26 Mart 2016 Cumartesi

İSTEMEK




Beni de alın yanınıza.
Rüzgarın sesini duymak uzaklara uçmak istiyorum sizinle.
Yüzüme güneşin sıcaklığı değsin,saçlarım savrulsun rüzgarda.
Kafamın içindeki kalabalığı unutmak istiyorum.Bulut tarlalarında gezmek,pamuklara dokunmak,hayallere dalmak istiyorum.

Çok uzaklara gideriz değil mi?Gidelim...
Sıcak yerlere, sevginin olduğu yerlere.
Kendimi bulut yataklarına atmak istiyorum.Kabus görmeden uykunun kollarında mışıl mışıl uyumak,arınmak istiyorum.

Hafiflemek istiyorum.Ruhumun prangalarını kırmak,papatya çiçekleriyle örmek istiyorum kendimi.Yaralarımı rüzgar iyileştirsin.Güneş güldürsün ağlayan kalbimi.Huzur dolar içime herhalde,nasıl bir şeydi hatırlayamıyorum.


İstiyorum,diliyorum...


İNSAN OLMAK VE İNSANCA YAŞAMAK İSTİYORUM.

ÇOK ŞEY Mİ İSTİYORUM?







                                                                           SEVGİLERİMLE

                           
                                 






24 Mart 2016 Perşembe

ADALET'İ BAŞKA ÜLKELERDE ARAR OLDUK!!!




Bombalar,Teröristler,Tecavüzler,Kadın Cinayetleri,Suriyeliler,ŞEHİTLER...Aklımız karman çorman olmuş.KAOS hakim olmuş her yere,herkese.Reza'da eklendi tam oldu.Ülkemizin içine ettiler el birliğiyle şimdi kuyruklarını kurtarma derdine düştüler.Daha ne olabilir? demeye dilim varmıyor fenası geliveriyor.

HAK,HUKUK,ADALET artık bize yabancı kelimeler.Boşuna AHİM'e (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) gidip tekrar davalar açmıyoruz.Ülkemizdeki ADALET SİSTEMİ'ne kimsenin güveni kalmadı.TARAFSIZLIK artık yok.


İnsan Hakları Mahkemesi,İnsan için yani,Ülkemde İnsan değilim ya başka Ülkelerde arıyorum hakkımı,başka Ülkelerin Mahkemelerine Yargısına Hukukuna güvenmek zorundayım.Bizde yok BİTTİ-KALMADI!!! 


ÜLKEYİ KAPATIP GİDESİM VAR...BIKTIM ARTIK!



ADALETİ BAŞKA ÜLKELERDE ARARKEN,BAŞKA ÜLKELERİN HUKUKUNA,YARGISINA GÜVENİRKEN...

ADALET SADECE BİR KADIN İSMİ DEĞİLDİR!!!

Muhteşem bir hayat,Mükemmel bir insan üstelik KADIN.

Bu 'TÜR' kayboldu artık yok.Niye gelsinler ki zaten!






Yaşlı kadın yatağından kalktı.
Sabah ezanının insan ruhuna huzur veren sesi oda içinde yankılanıyordu.
88 yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle pencereye doğru yöneldi. Pencereyi açması ile birlikte odaya ezan sesi ile birlikte baharın güzel kokusu ve kuş cıvıltıları doluştu.
...
Penceresinden gözüken Kurtuluş Parkına bakarak yaşlı ciğerlerine sabahın ılık esintisi ile doldurdu. Abdestini aldı, sabah namazını kıldı. Mutfağa yöneldi. Çayla birlikte bir iki lokma bir şeyler atıştırdı.
Oturma odasına yöneldi. Eski bir fiskos masasının yanındaki koltuğuna ilişti.
Masanın üstü çerçeveler ile doluydu. Bir tanesine uzandı, camının üzerinde titreyen parmaklarını dolaştırdı.
Çerçevenin içindeki fotoğrafta İstiklal madalyalı kara yağız bir adamla, makyajsız olmasına rağmen güzelliği göz alan bir kadın birbirlerine bakarak gülümsüyorlardı.

Yaşlı kadın ‘Günaydın Anne, Günaydın Baba’ dedi. Usulca yerine koyduğu çerçeveye bir bakış daha attıktan sonra başka bir çerçeveyi eline aldı.
Bu siyah beyaz fotoğrafta da subay üniformalı bir adamla bir gelin yan yana duruyorlardı. Yaşlı kadın çerçeveyi titreyen dudaklarla öptü. ‘Günaydın Kocacığım’ dedi. Kadın bu çerçeveyi de bıraktıktan sonra üçüncü ve son çerçeveye uzandı.
Artık gözlerinden yaş damlıyordu. Fotoğraftaki biri erkek diğeri kız çocuklara bakıp ‘Günaydın Evlatlarım’ dedi.
Tüm çerçevelere kısaca göz atıp ‘Sizleri, hepinizi çok özledim’ dedi.

Gözlerinde biriken yaşları sildi. Artık ağlamak için bile yaşlı hissediyordu kendini. Ağır ağır doğrulduğu koltuğundan eski telefonuna doğru yöneldi. Ağır ağır numaraları çevirdi. Karşısına çıkan adama ‘Bir taksi istiyorum’ dedi ve adresi verdi. Kapısını kilitleyip, apartman merdivenlerine yöneldi. Yıllarca çekmediği zorluk kalmamıştı ama şimdi bu merdivenler hayatının en büyük engeli olmuştu. Ağır ve dikkatli bir biçimde iniyordu.

Sabırsızlanan taksi şoförünün çaldığı korna sokağı inletiyordu. ‘Patlama be adam’ dedi. Nihayet taksiye binebildi.
’Teyze hoş geldin’ dedi 25-30 yaşlarındaki şoför. ‘Nereye gidiyoruz?’
Kadın kısa bir sessizliğin sonunda ‘Tüm bir gün beni taşır mısın?’ diye sordu.
‘Sana 500 lira veririm.’
Adam küçümser bir gülümseme ile, ‘Mal sahibi benden her gün 500 lira istiyor teyze’ dedi.

Kadın gülümsedi

‘O zaman sana 650 lira vereceğim ne dersin?’

‘Kurtarmaz ama senin güzel hatırını kırmayayım. İlk önce nereye gideceğiz?’

‘Anıtkabir’e’

‘Anıtkabir’e mi?

‘Evet’

‘Tamam teyzeciğim’

‘Yaş kaç teyzeciğim?’

‘Seksen sekiz’

‘Maşallah Allah uzun ömür versin teyzeciğim’

‘Allah sağlıklı mutlu ömür versin oğlum’

‘Haklısın teyzecim’

Taksi Anıtkabir’in kapısına gelmişti. Şoför ‘Teyzeciğim geldik’ dedi. Dalgın görünen kadın ‘Evladım burada yardımına ihtiyacım var’ dedi. ‘Benimle gel’ Adam şaşırmıştı. ‘Tabii teyze’ dedi. Kuşkulu gözlerle ‘Bizi buraya alırlar mı?’ diye sordu.

O ana kadar dalgın ve yorgun görünen kadın, bir anda irkildi. Gözlerinden ateş fışkırarak ‘Ne demek almamak? Sen daha önce hiç gelmedin mi buraya?’ dedi ‘Hayır’

‘Kaç yıldır Ankara’da yaşıyorsun?’

‘Ben Ankaralıyım teyze. Doğma büyüme’

‘Ee o zaman’

‘Ne bileyim bir kez okulla gelmiştik bayramda. Bayram olmayınca burası kapalı sanıyordum ben’

Kadın sinirli bir şekilde kafa salladı.

Şoför utanmıştı. Mozoleye çıkan mermer merdivenlere kadar konuşmadılar. Merdivenlere geldiklerinde Şoför kuşkulu bir şekilde

‘Nasıl çıkacaksın Teyze?’ diye sordu.

‘Her ay nasıl çıkıyorsam öyle’

‘Her ay geliyor musun?’

‘Evet’

Uzun bir uğraşla merdivenleri çıktılar. Mozoleye doğru ağır ağır ilerlediler. İçerisi çok serindi. Şoför büyük bir azimle yürümeye çalışan kadının koluna girmişti. Kadının nefes alışları sıklaşmıştı. Nihayet mozolenin önüne geldiler. Kadın şoförün kolundan ani bir hareketle kurtuldu. Çantasını açtı. Tek bir karanfil çıkardı. Mozoleye doğru ilerledi. Çiçeği mozoleye koydu. Şoför şaşkınlıkla olayı seyrederken kadının ağzından şu sözlerin döküldüğünü fark etti.
‘Hayatım boyunca sana verdiğim sözü tutmak için çalıştım’. Ağır ağır geriye çekilen kadın ellerini açıp Fatiha okumaya başladı. Şoför kısa bir şaşkınlığın ardından ona katıldı. Kadın bir anlık suskunluktan sonra, ‘Hadi gidelim’ dedi.

Geldiklerinden çok daha ağır bir şekilde arabaya döndüler. Şoför kadının durumundan endişelenmeye başlamıştı.
‘Yoruldun mu Teyze’ dedi.
Kadın sustu.
Bir süre suskunluktan sonra ‘Evet hem de çok yoruldum’ diye cevapladı. Nereye gidiyoruz?’

‘Bankaya’!

Şoför arabasındaki kadının herhangi biri olmadığını anlamıştı. Bu yaşlı kadının Atatürk’e verdiği söz ne olabilirdi? En sonunda dayanamadı.

‘Teyzeciğim bir şey sorabilir miyim?’

‘Sor bakalım evladım’

‘Anıtkabir’de Atatürk’e bir söz verdiğinizi söylemiştiniz. O söz nedir?’

‘Uzun hikaye evladım’

‘Olsun be teyze anlat ne olur’

‘Ben lisedeyken bizim okulumuza gelmişti Atatürk. Beni de ona çiçek vermek için seçmişlerdi. Çiçeği verdiğimde bana ismimi sordu. Bende ‘Adalet’ dedim. Bunun üzerine ‘Ne güzel ismin varmış’ dedi. ‘Okulu bitirince ne olacaksın’ dedi bana. Hemşire dedim. Oda ‘Güzel meslek ama bence sen Hakim ol ismine çok yakışır’ dedi. Ben kadından hakim olmaz ki dedim. Kaşlarını çattı, ‘Sen istedikten sonra olur. Senden söz istiyorum hakim olacaksın’ dedi .’

‘Sen ne dedin peki?’

‘Mustafa Kemal emretmiş ne denir? Söz verdim.’

‘Peki olabildin mi Adalet Teyze?’

‘Evet ben Cumhuriyetin ilk kadın hakimlerindenim.’

‘Vay be. Sende ne hikaye varmış Adalet Teyze’

‘Herkesin bir hikayesi vardır evladım. Herkesin hikayesi de kendine göre değerlidir. Eğer insanların hikayelerini bilip anlayabilirsen insanlara daha anlayışlı davranabilirsin’ ‘Haklısın Adalet Teyze. Bu banka mı gelmek istediğin’?

‘Evet’!

‘Yardım edeyim mi? Bende geleyim mi?’

‘Hayır. Sen burada bekle lütfen.Bu arada adın neydi evladım?’

‘Osman teyzeciğim’

‘Tamam Osman. Beni 45 dakika kadar sonra buradan al olur mu?’

‘Tamam teyzeciğim’!

Adalet hanım bankadan içeri girdi. Osman öğlen saatinin geldiğini
fark edip yemeğe gitti. Yemek boyunca Adalet hanımı düşündü.
‘Kim bilir neler yaşamış, neler görmüştür’ diye düşündü. Tam vaktinde bankanın önündeydi. Adalet hanım 15 dakikalık gecikme ile geldi.

‘Hoş geldin Hakim Teyze’

‘Çok uzun zamandır bana Hakim dememişti.’

‘Hoşuna gitmediyse söylemeyeyim?’

‘Yok aksine hoşuma gitti. Sağol’

‘Nereye gidiyoruz?’

‘Seyranbağlarına’

‘Tabii’

‘Hakim Teyze çok yer gezmişsindir sen’

‘Tüm Anadolu’yu karış karış gezdik rahmetli kocamla’

‘Ne iş yapardı amca?’

‘Subaydı.’

‘Ne zaman vefat etti?’

‘1952′de’

‘Çok olmuş.Gençmiş’

‘Kore savaşında şehit oldu.’

‘Allah rahmet eylesin Hakim teyze’

‘ Sağol’

‘Seyranbağları’na geldik nereye gideceğiz?’

‘Sağa sap. İkinci binanın önünde dur.’

‘Tamam.Buyur Hakim Teyze.Geleyim mi ben’ ‘Yok bekle burada’

Osman beklemeye başladı. Bir ara merak etti. Binanın uzaktan görünen levhasına baktı. ‘Seyranbağları Kız Yetiştirme Yurdu’ yazısını okudu. Anlam veremedi. ‘Bu kadın burada ne yapar ki?’ diye düşündü.

Yarım saat sonra Adalet hanım göründü. Yanında orta yaşlı kibar bir hanım vardı. Adalet hanımı arabaya ağır ağır bindirdi. Kadın ‘Adalet Hanım size ne kadar teşekkür etsek azdır. Her zaman yanımızdasınız. Kızlarda sizi çok seviyor. Ne olur arayı çok uzatmayın. Yine gelin’ dedi.

Adalet hanım, buğulu gözlerle ‘İnşallah. Kızlara selamımı söyleyin. Bende onları çok seviyorum. Onlara iyi bakın’ dedi.

Araba hareket etti.

‘Nereye Hakim Teyze?’

‘Hemen iki sokak öteye’

Osman iki sokak ötede bu sefer başka bir binanın önüne park etti.
Bu binada da ‘Ankara Seyranbağları Huzurevi’ yazıyordu.

‘Bekle beni’

‘Tabii Hakim Teyze’

Yine 1 saate yakın bir bekleyişin sonunda bu sefer etrafında bir çok yaşlı kadın ve adamla çıkageldi Adalet Hanım. Sarılıp
öpüştükten sonra oradan ayrıldılar. Osman dikiz aynasından Adalet Hanım’ın gözlerinden akan yaşları fark etti.

‘İyi misin Hakim Teyze’

‘İyiyim Osman. Eski dostları görünce insan bir hoş oluyor’

‘Nereye gidiyoruz?’

‘Cebeci Asri Mezarlığına’

‘Tamam’

‘Teyze nerelisin sen?’

‘Aydın Sökeliyim. Babam orada pamuk ekerdi. Annem ev hanımıydı. Sonra Kurtuluş Savaşı oldu. Babam savaşa gitti. Söke işgal oldu. Biz dağlara kaçtık annemle. Saklandık dağ köylerinde. Savaş bitince Söke’ye döndük. Allah’a Şükür Babam’da sağ salim döndü savaştan.’

‘Sonra ne oldu?’

‘Liseye Aydın’a gönderdi babam. Orada Atatürk’le karşılaştım. Sözümü tutmak için İstanbul’a gittim. Hukuk fakültesine girdim. Orada rahmetli eşimle karşılaştım. O Harbiye’de okuyordu o zaman. Mezun olunca evlendik..’

‘Çocuğunuz var mı?’

‘Bir kızım bir oğlum vardı.’

‘Neredeler şimdi?’

‘Oğlum dış işlerinde çalışıyordu.’

‘Ne güzel’

‘1978′de Fransa’da Ermeniler öldürdüler.’

‘Üzüldüm Hakim Teyze. Başın sağ olsun. O da babası gibi şehit oldu yani’ Evet. Şehit babanın şehit oğlu. Allah kimseye evlat acısı vermesin.’

‘Amin. Ya kızın?’

‘O eşi ve çocukları ile İzmit’te yaşıyordu. Öğretmendi. 1999′da depremde hepsi vefat ettiler.’

‘Allah rahmet eylesin.Boş boğazlığımla üzdüm seni Hakim Teyze kusura bakma’

‘Sanki sormasan aklımdan çıkıyorlar mı evladım.Sen üzülme sağol’

‘Geldik Teyze’

‘Tamam evladım. Al işte paran artık gidebilirsin.’

‘Hakim teyze buradan nasıl döneceksin? Ben seni bekleyeyim eve bırakayım.’

‘Yok beni alacaklar buradan’

‘Hakim Teyze bu para fazla. Kusura bakma ben sana yalan söyledim.
Taksinin sahibi benden 350 lira bekliyor. Affet beni. 350 ‘yi ona veririm. Gerisi kalsın.
Bende para istemem. Bugün senden aldığım hayat dersinin parasal karşılığı yok zaten.’

‘Çocukların var mı?’

‘İki tane ellerinden öperler.’
Taksinin güneşliğinden çocuklarının resimlerini çıkarıp gösterdi.

‘Adları nedir?’

‘Kemal ve Ayşe’

‘Oğlumun adı da Kemaldi.’

Sessizliğin ardından Osman’ın elindeki parayı ittirdi Adalet Hanım..

‘Onlara bir şeyler al benim için. Onları okut. Ama yalansız, dolansız, çok çalışarak helal lokma ile büyüt ve okut.
Atatürk’ün bana yaptığı gibi içlerindeki gücü fark etmelerini sağla.
Bir de vatanını, milletini sevmelerini öğütle onlara.’

Osman Adalet Hanımın ellerine sarılıp öptü. Ona iyi evlatlar yetiştireceğine söz verdi.
Adalet hanım mezarlığın kapısından ağır ağır içeri girerken; Osman yaşlı gözlerle onu izliyordu.
Hayatının en büyük dersini kendisi küçücük, yüreği yaşadığı acılara rağmen kocaman ve güçlü bu yaşlı kadından almıştı.
Osman arabasını mal sahibine götürmeye karar verdi. Bu gün daha fazla çalışamazdı.

Ertesi gün Ankara’da garip bir yağmur yağıyordu. Sanki gök delinmişti. Osman taksiyi mal sahibinden almış, durağa gelmişti.
Çay ocağının yanında duran gazeteyi aldı. İlk sayfadaki haberlere göz gezdirdi.
Siyaset doluydu gazete. Hiç anlamazdı. Sıkılıp adli olayların yer aldığı üçüncü sayfayı açtı. Taksiciler arkadaşları ile ilgili kötü haberleri genellikle oradan alırlardı.
Göz gezdirirken bir haber dikkatini çekti:
’Dün gece geç saatlerde Cebeci Asri mezarlığında bulunan cesedin Cumhuriyet tarihinin ilk Kadın Hakimlerinden Adalet YILMAZ’a ait olduğu belirlendi. Adalet YILMAZ’ın bulunduğu yerdeki mezarların eşine ve oğluna ait olduğu belirlendi. YILMAZ vefat ettiği gün bankadaki tüm parasını çektiği, bu parayı ikiye bölerek Seyranbağları’ndaki bir kız yetiştirme yurdu ile bir huzur evine bağışladığı belirlendi. Polis, Adalet YILMAZ’ın mezarlığa ölmek için gittiğini düşünüyor.’

Osman bir anda sarsıldı. Gözyaşlarına engel olamıyordu. Taksici arkadaşları hiçbir şey anlamadılar.
Bir daha da hiç anlatmadı Osman bu yaşadıklarını.
Herkesin tek bildiği Osman’ın bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında
’Gökler bile sana ağlıyor’ diyerek ağladığıydı..
.
.
İşte bu günlerde de adalet ağlıyor.









18 Mart 2016 Cuma

ÇANAKKALE ZAFERİ 101.YIL DÖNÜMÜ







Ülkenin içinde bulunduğu durumdan mütevellit içimden yazmak gelmiyordu.







Ama buraya koyuyorum,unutmuyoruz...

UNUTMAMALIYIZ...


Canım ÜLKEM böyle özgürlüğüne kavuştu.







                             NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!!!






16 Mart 2016 Çarşamba

HAYKO BAĞDAT YAZISI ''TERÖRİST DE BABANIZDIR''

Okuyalım arkadaşlar.

Beğendim paylaştım.




Ben sizden değilim arkadaş, terörist de babanızdır…

Geçenlerde Star gazetesinin 1’nci sayfasında eşek kadar basılan fotoğrafımın altındaki yazıyı okuyan 10 yaşındaki oğlum endişeli gözlerle söyledi bu cümleyi: “Baba, sana terörist demişler…”
Gazetenin 11’inci sayfasında ise aynı fotoğrafın tepesinde dokuz sütuna manşet “İçimizdeki hainler”yazıyordu.
Böylece devlet, oğluma ‘devlet’ hakkında ilk gerçek bilgiyi vermeme vesile oldu sanırım: “Sen bakma oğlum onlara. Devlet bazen yalan söyler. Onu yönetenler kendi çıkarları için masum insanların kanına girerler. Büyüyünce konuşuruz yine. Ama sen devlete değil babana inan şimdilik.”
Çocuklar babalarına hep inanırlar. Aynı Can Dündar’ın çocuğunun ona inandığı gibi. Ahmet Şık’ın, Nedim Şener’in, Hidayet Karaca’nın, Abdullah Demirbaş’ın çocuklarının inandığı gibi.
“Devlet yalan söylüyor çocuğum” cümlesini babasından duyan tüm çocukların inanacağı gibi yani.
Ankara’da gerçekleştirilen korkunç terör eylemi sonrasında Erdoğan’ın verdiği demeç bu ülkede daha pek çok çocuğun bu cümleyi işiteceğini gösteriyor bizlere: “Elinde silahı olan, bombası olan teröristle, konumunu, kalemini, unvanını, amacına ulaşabilmesi için teröriste emir verenin de hiçbir vasfı yoktur. Akademisyen olması, gazeteci olması, STK yönetici olması, aslında o kişinin terörist olduğu gerçeğini değiştirmez. Bombayı patlatan terörist olabilir, ama o eylemin amacına ulaşmasını sağlayan bu yardakçılardır. Terör ve terörist tanımını, en kısa sürede yeniden yaparak Ceza Kanunu’na almalıyız. Bu mesele basın özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü meselesi değildir. Ya bizim yanımızda olacaklar ya da teröristlerin yanında yer alacaklar. Bu işin ortası yoktur.”
Memleketin Cumhurbaşkanı, hükümeti, engelleyemedikleri her katliamdan sonra kendilerini mağdur saydıkları açıklamalara bir yenisini eklemiş oldu böylece. “IŞİD, Esed, PKK ortaklaşa bir kokteyl örgüt mantığıyla bombayı patlatmış” diyerek hepimizi salak yerine koydukları açıklamalardan birine daha şahit olduk memleketçe.
Peki şimdi bizleri ne bekliyor? Bahsettikleri gibi yeni yasalar çıkardıklarında nasıl bir ülkede yaşıyor olacağız?
Ben şimdiden çok net beyanda bulunayım da tarafımız belli olsun: Ben sizden değilim arkadaş!
Hem de hiç değilim, hiçbir zaman da olmayacağım.
Bu yüzden bana terörist veya terör yardakçısı derseniz, “Babandır ulan terörist”diye cevabı yapıştırmamdan hiçbir yasa beni alıkoyamaz.
O bildiriye imza atan akademisyenler de terörist falan değil. Savaştan medet umarak iktidarınızı pekiştirmeye çalıştığınızı görüp bu ülkenin çocuklarının hayatını korumak için davranan kahramanlardır o hocalar. Ağızlarını her açtıklarında PKK’ye silahlı çözüm yönteminden vazgeçmesini salık veren, müzakerelere dönülmesi için çaba sarf eden, her türlü şiddet eylemini kınayan insanlardır onlar.
Ama aynı zamanda üzerinde üniforma olunca suç işleme özgürlüğü olduğunu düşünenlerin de karşısındalar.
Bu ülkenin kolluk kuvvetleri sadece son aylarda yüzlerce masum sivil öldürmedi mi? Çocuk, bebek, kadın, yaşlı, genç vurmadı mı?
Cenazeye işkence etmediler mi? Cenazeleri barbarca teşhir etmediler mi?
Bu ülkenin tankları şehirlere rastgele atışlar yapmadı mı?
Yüz binlerce insan evlerinden aç sefil tehcir etmek zorunda kalmadı mı?
Yüzlerce kolluk kuvveti iktidar hırsınızın sinsi planları sonucunda şehit olmadı mı?
Ben bunları söylemeye devam edeceğim, terörist miyim?
Sadece Kürt meselesi değil, Suriye meselesinde de sizden değilim işte.
“İnsani yardım var” dediğiniz konvoylardan koli koli silah çıkmadı mı arkadaş? O silahların masumları katleden canilerin eline geçmediğini ispatlamadınız ki… Bölgedeki insanlık dramının yaşanmasında hiçbir suçunuz yok da sadece Can Dündar ve Erdem Gül mü olanlardan sorumlu yani?
Sizlerin bölgedeki faaliyetlerini şüpheli buluyorum, terörist miyim?
‘Paralel Yapı’ operasyonlarınız var ya? İşte o konuda da sizden değilim ben.
Bürokrasi ve yargıda iktidarın kendi adamlarıyla devleti işgal ettiğine eminim. Cemaate yakın kadroların o dönemde bu faaliyetlerde bulunduğunu arkadaşlarımızın cinayet dosyalarından şahsen biliyorum.
E peki bu kadrolar tasfiye edilince şimdi devlet tarafsız ve özgür mü? Gidenlerin yerine getirdikleriniz tüm kamuda ve yargıda emir erleriniz gibi çalışmıyor mu? Bu olan biten sizlerin devleti yönetme biçiminiz, kalıcı alışkanlığınız değil mi?
Üstelik bu ülkede hırsızlık yapan yönetici yok mu yani? Rıza’nın önüne yatan zavallıları din, kitap diye diye adaletten kaçırmadınız mı yani?
Dönemin şüpheli Cemaat bürokratlarına operasyon yapacağım bahanesiyle gazeteleri, televizyonları gasp etmediniz mi? Önünüze geleni ‘paralel’ ilan ederek kendi suçlarınızı örtbas etmediniz mi?
Ben etrafımızı hırsızların sardığını düşünüyorum, terörist miyim?
Sadece bu da değil. Sırf kendi mezhebiniz ve inancınız üzerinden inşa ettiğiniz tüm politikalara da karşıyım.
Başta Aleviler olmak üzere tüm kesimlerin vergileriyle bütçesini karşıladığınız Diyanet’in de, Milli Eğitim’in de iyice yamulduğuna inanıyorum.
Kadına bakışınızdan çevre politikalarınıza, betona tamamen duygusal aşkınızdan kültür politikalarınıza, işçi hayatına kastınızdan Avrupa Birliği’ne yaklaşımınıza kadar hiçbir konuda sizden değilim işte.
Terörist miyim?
Elimdeki kalemi tüm gücümle ülkemizin çocuklarına güvenli bir gelecek bırakmak için kullanmak isterken ben hain oluyorum da başka ülkelerin başkentlerini havaya uçurmak isteyenler kahraman mı yani?
Ben terör eylemlerinde katledilen sivillerin failiyim de siz masum, mağdur melekler misiniz yani?
Bu devleti siz yönetiyorsunuz. Ve yalan söylüyorsunuz.
Çocuklarımıza “Devlet yalan söylüyor” dememizin sebebisiniz.
Hangi yasayı çıkarırsanız çıkarın gerçeği örtemezsiniz.
Terörist de babanızdır…




14 Mart 2016 Pazartesi

13 Mart 2016 Pazar

İYİ PAZARLAR



Günaydın,

Yeni bir proje :))) tekrar bir battaniyeye başladım.Motif işini seviyorum.Rahatlatıyor ve oyalıyor beni.Oğlumda sınavda.Sınava giren herkese başarılar dilerim.

Kızım uçağını kaçırdı akşam ,gelemedi.Pek gelmek istemiyordu ,ayakları geri geri basıyordu.Her işte bir hayır vardır diyorum.Bir an için bana şaka yapıyor kapıda belirecek dedim ama yok gelemedi.

Buyrun işte motiflerim.Pinterestte buldum bu örneği.Çok hoş değil mi ama?









Çok sevgiler mutlu pazarlar 


NuR :)





11 Mart 2016 Cuma

MEKTUP... KADINLAR ARASINDA ;)



Huuuuhuuuuuu......




İnternette dolaşırken gördüm bu şahane mektubu.Bu aralar feminist damarım fena tutmuş.

Hepimize gelsin.Sevgiler...





BİR KADINDAN DİĞER KADINA MEKTUP

1) KARİYERİNİ KIZLIK SOYADINLA YAP
Şimdi toz pembe, biliyorum; öyle oluyor başta. Ortalarda da idare ediyor hatta. Ama gün geliyor; “kocanın soyadı ile” tanındığını fark ediyorsun. Boşanma aşamasına geldiğinde, yeni bir SEN inşa etmek zorunda kalıyorsun. İş hayatında o güne kadar yaptığın her şey – eğer kocan, mahkeme kararıyla onun soyadını taşımana izin vermezse – alt üst oluyor. Hem, ne gerek var ki “izne” vs’ye? Adınla soyadınla, şânınla yürü. Kalıcı olan SENsin.. senin emeklerin.

2) ÇALIŞ. SAKIN DURMA
Kocan sana diyecek ki “Yahu ne gerek var, ben para kazanıyorum zaten. Sen tadını çıkar evdeki hayatın. Çocuğuna bak, günlere git, spor yap, mutfakta oyalan, alışverişe falan çık, devril yat, takıl istediğin gibi.” Tatlı gelecek, kolay gelecek, işine gelecek belki. Yapma. Kendini geliştirmeyi, kendine yatırım yapmayı bırakma. Yeteneklerine yönel, hayallerini unutma. Oku, çalış, üret. Seçimlerinin; bir zaman sonra “bir başına ve ayakta isen”, anlamı olacak.

3) KENDİ ÖLÇÜNÜ KENDİN AL
Sana “o kadar güçlü değilsin” diyecekler. “Sen başaramazsın” yaftasını yapıştıracaklar. “Bu da nereden çıktı”, “ulaşabileceğin hayaller kur” falan diye de yumurtlayacaklar. Yavaşlatacaklar seni. Şaşırtacaklar, yanıltacaklar. İşin kötüsü, bazen potansiyelinin olmadığına “inandıracaklar” da, kimbilir.. Aman ha, sakın durma, kanma. Sen, neyi başarmak istersen O’sun. Bilfiil kendisi hem de. Nereye bakarsan, oraya gidersin. Senin ölçünü senden başka kimse alamaz. Kendi kıyafetini kendin dik. Nasıl istiyorsan, öyle ol. Uzlaş ama değişme, dönüşme.

4) KANTARIN NE KADAR TARTIYOR?
Her topa girme. Her sorumluluğu alma. Her yükü taşıma. Sonradan ruhsal çöküntü yaratacak, sana “keşke” dedirtecek hiçbir şeye soyunma. Rol çalma. Unutma; her kantar, belirli bir ağırlığa kadar tartar. Fazlasını almak, kantarı yorar. Her şeyi başarmak zorunda değilsin; her sorunun çözümü sende değil. Sen de diğerlerinden farklı değilsin. Enerjinle, moralinle, zaten taşıdığın yüklerinle, gidecek epey yolun var. Çünkü ne oluyor biliyor musun; bir süre sonra insanlar seni takdir etse de, kıyamadıklarını söyleseler de, bu naif (!) yaklaşımlar bi’ b…ka yaramıyor. Madalyan ve hastalıklarınla başbaşa, hayatı sorgulamaya başlıyorsun. Nerede mi? Hastane koridorlarında, uykunu aradığın akşamlarda, elin kolun kalkmadığında, hayata dair umutlarını sorguladığında. Yapma. Sakın yapma.

5) KENDİ ŞARKINI SÖYLE
Seninle dalga geçecek kimileri. Giydiğin elbiseye, kahkahana, oturuşuna-kalkışına karışacaklar, sözüm ona “doğru”ya çekecekler seni tüm iyi niyetleriyle (!). “Aman dans etme, beceremiyorsun” diyenler çıkacak. Sesinin kötülüğünden dem vuracaklar.. Susma. Kendi şarkını söyle. Canın nerede, ne zaman, nasıl istiyorsa, öyle söyle. Hayatın, “senin şarkın”. Notalar senin, kulak senin, ses senin. Ne istiyorsan, onu söyle. Kendi şarkını yaz. Bağıra çağıra söylemeye başladığında, altında senin imzan olsun. Kendi şarkısını yazamayanlar lâf atacaktır; gülümse.

6) HAFIZANI DİRİ TUT.
Neydin sen? Neredeydin? Nereye gidiyordun? Nasıl olacaktı? Neler yaşayacaktın? Sorularını sakın bırakma. Her sabah, kahveni içerken listene göz at; neresindesin, n’apıyorsun? “Biz” olup bambaşka bir maratona girmişken; “ben” bir yerlerde tıkanmış, arkadan nefes nefese, önündeki kâfileye umutsuzca bakıyor olabilir mi?
Sakın unutma. Başlangıç noktanı, başlangıç sebebini; yürüdüğün yol ile teyit et.

7) KALBİNİ DİNLE
Ne olursa olsun, neye mâl olursa olsun, kalbini dinle. Seni nereye götürürse götürsün, sana ne yaptırırsa yaptırsın, kalbini dinle. Dibine kadar sev, sonuna kadar git, olmadıysa bambaşka bir yola git.. Hattâ istiyorsan dur ama hep kendini, hep kalbini dinle. İnsanların eğilimlerine, tepkilerine, eleştirilerine aldanıp, “onaylanan” yolu seçme. Kendi yolundan git. Kalbinin yolundan.

8) VAZGEÇMEYİ BİL
Israr etme. Bittiyse, diretme. Serbest bırak kendini de, yolundakileri de. Eğer kader diye bir şey varsa, elbet tecelli edecek. Eğer “farklı” olacaksa bir şeyler; elbet o “yeni” de paşa paşa önüne gelecek. Bırakmayı bil. Vazgeçmek=Özgürlük. Vazgeçmek=Yeni seçimlere ilerlemek. Ve hiçbir seçim, geleceği “özünde” değiştirmeyecek: Özendiğin insanlar kadar özgürsün, sürprizlerle dolusun, rengârenksin sen de.

9) HERKES GİTTİĞİNDE, KALAN MANZARA SENİ MUTLU ETSİN
Kocan gidebilir. Çocuğun Allah’ın emri gidecek. Annen, baban.. Eninde sonunda yalnız kalacaksın. Cebinde ne varsa, kaderin o. Hesapladın mı, neler birikmiş çıkınında? Ne kadar erken, o kadar iyi. Henüz harekete geçmediysen, şimdi başla.

10) HER BAŞLANGIÇ İYİDİR
Seçimlerini yaparken, şartlara takılma. O şartlar, bu ânın şartları ve senin bugüne kadarki tecrübelerinle geliştirdiğin inançların. Hepsi bu. İçindeki o BAMBAŞKA SENle tanışmadın, onu keşfetmedin daha. O SEN, seni hep mutlu edecek, yalnız bırakmayacak; emin ol. Kendine tutun. Başlangıçlar insanı diri tutar. Bitişlere tutunursan, düşersin. İÇİNDEKİ SENe şans ver. Seni utandırmayacağını göreceksin.”

(DİP’in yazarı, Didem Deligönül)



 

                                                               '' İÇİNDEKİ SEN'E ŞANS VER''








10 Mart 2016 Perşembe

8 MART'IN ARDINDAN ÇOK ACI



Merhaba,

Sevgili Blog komşum Müjde Hanım ''Bücürük ve Ben'' paylaşmış bu yazıyı.8 Mart'ın ardından o kocaman puntolarla dışarıya dökülenlerin hiç birinin arayıp sormadığını duymak içimi daha da acıttı.
Yazık gerçekten Türkiye'de Kadın olmak hele ki Asker Eşi olmak,Eşini kaybetmek ,kurşun da yemek...Yalnız kalmak,hemcinslerimiz tarafından aranmamak,desteklenmemek,hatırlanmamak...

Bir sürü Dernek yok muydu? Kadın Kadın Kadın diye?Kadın hakları savunucuları nerede?

Biz ne ara böyle taş duvar olduk?

Yeminle UTANDIM Kadınlığımdan, İnsanlığımdan :(



Lütfen paylaşalım.Belki biri KADINLAR görür.

Kaynak Hürriyet Gazetesi




" Bana da kurşun sıktılar. Hangi kadın hakları savunucusu çıkıp da 'Senin göğsüne saplanan kurşun bizim göğsümüze sıkılmıştır.' dedi? Hiç. Hani kadın hakları?

" Biliyor musunuz o feminizmden söz edenler var ya? Kadın haklarından, çocuk haklarından söz edenler. Sokağa çıkıp 'kadın hakları' diye bağıranlar. Hiçbiri, hiçbiri aramadı. Bir telefon bile etmedi. Ama biz asker eşleri olarak birbirimize sarıldık. Mehmetçikler aradı, sordu bizi. Bu ülke için canımızı verdiğimiz insanlar ise unuttu bizi."
"Acılı insanlar birbirlerine güç veriyor. Biz çok acılar yaşadık. Yaşıyoruz. İlk günler haberlere konu olup sonra unutuluyoruz. İşte o unutulmak yok mu? İnsanı kahreden o oluyor."

" Bir gün bakıyoruz teröristler pusu kurmuş. Haberler ' Bir asker şehit oldu' diyor ve ertesi gün herkes unutuyor. Ama benim aklımdan çıkmıyor. Çünkü benim sevdiğim adamı öldürdüler. Benim çocuklarımın babasını benim gözlerimin  önünde öldürdüler."


Malazgirt jandarma komutanı binbaşı Arslan Kulaksız, eşinin yanında şehit edildi. :( Eşine de kurşun sıktılar ama Allah korudu. Kızı İrem'i babasız bıraktılar. :(  Sadece bir şehidimizin kısacık hikayesi bu. Mekanı cennet olsun. :( Allah ailesine sabırlar versin.   

Not:  Çorbada tuzumuz olsun; dayanışma önemlidir. Dileyen sevgili arkadaşlarım da bu haberi paylaşabilirler, sevinirim ne kadar çok olursak o kadar iyi. Dayanışma bu günler içindir. :(