8 Kasım 2015 Pazar

ŞU ARAPLAR VE MÜSLÜMANLIK (YILMAZ ÖZDİL)



Kime ne kimin ne yaptığı DOĞRU  ama; SEN Müslüman bir Ülkeyim kanunlarımı ona göre koyuyorum diyorsun paranız SEN'i o biçim şaşırtıyor.Eh Zenginin parası züğürdün çenesini de yorarmış bize konuşacak ÇOOOOOOK malzeme çıkıyor. Buyrunuz ,iyi Pazarlar dilerim,Sevgilerimle....




Resimde gördüğünüz hatunu porno yıldızı mı sandınız? Hayır değil, Suudi prensesi...
Düşünmeden edemiyorum acaba "İslamiyet sadece yoksul halkları yönetmek içindayatılan siyasal bir dine mi dönüştürüldü?"
Mesela IŞİD bu hatunu da Sünnet edebilecek mi? Yoksa o cani gözleri sadece yoksul halkları mı görüyor?
Peki sadece bu prenses mi çıkmış İslamiyetten? Okuyalım bakalım Yılmaz Özdil'i...


Ahhh araplar ahhh, milleti burkaya sokarlar kendileri hayatlarını yaşarlar
bisiklete binmenin, araba kullananın kadınlara yasak olduğu, saçının bir telinin görünmesini canıyla ödeyen -ARAP DÜNYASINDA LİDER EŞLERİ, KIZLARI ve GELİNLERİ neden AÇIK !
Türkiye türbanı tartışıyor. Peki Arap dünyasında Lider eşlerinin ve kızlarının, gelinlerinin hepsinin başı neden açık ?
Anlaşılan o ki...
Bunlarda imam hatip liseleri yok.
Nasıl giyineceklerini bilmiyorlar!
"Araplaşıyor muyuz?" Deniliyor ya...
Hayır.
Araplara haksızlık etmeyelim.
*
Mesela, Ürdün Kraliçesi Raina... Kuveyt doğumlu, Filistinli. Başı açık mı? Açık.
Suriye first lady’si Esma, sarışın... Ne malum? E görüyoruz.
Mısır first lady’si Suzan Mübarek? Açık.
Fas Kraliçesi Laila Salma? Açık...
Kızıl saçları var... Geçenlerde kızı oldu, hastanede çekilmiş fotoğrafından biliyorum.
Cezayir first lady’si Amal Triki? Açık.
Libya Lideri Kaddafi’nin top modelleri kıskandıran doktor kızı Ayşe, saçlarını sarıya boyattı... Eskiden siyahtı.
Tunus first lady’si Leyla bin Ali? Açık.
Hatta, Tunus Cumhurbaşkanı’nın oğlu Muhammed Ali Mabrouk, gizlice İstanbul’a geldi, Reina’ya bir sarışınla girerken yakalandı, tam "çapkınlığa geldi" demeye hazırlanıyorduk ki, meğer eşiymiş.
Ya, Katar?
Cumhurbaşkanımız oradaydı iki üç gün önce... Katar Emiri’nin eşi Sheikha Mozah binti Nasır el Missned, "Hello" dergisinden fırlamış gibiydi... Sophia Loren’in gençliğine çok benziyor. Sanırım o nedenle Sophia Loren tarzı, saçlarını açıkta bırakan tülbent benzeri bir şey takıyor. Saçları kahverengi, uzun, beline kadar iniyor.
Saddam’ın ilk eşi Sacide, açık. İkinci eşi Samira, açık. Kızları Rana, Raghad, Hala, açık. Gelinleri de.
Rahmetli Arafat’ın eşi? Süha Arafat, açık.
Pekiii...
Birleşik Arap Emirlikleri Başbakanı ve Dubai Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Raşid el Maktum’un eşi?
Hani şu garajı alan Şeyh’in eşi?
Prenses Haya.
Ürdün eski Kralı Hüseyin’in üçüncü eşinden, en büyük kızı... Bu nedenle, hem Dubai Prensesi, hem de Ürdün Prensesi... Sporcu, binici... Üstelik, öyle böyle sporcu değil. 2000 yılında Avustralya Sydney’de yapılan olimpiyatlara Birleşik Arap Emirlikleri adına katılan milli sporcu...
Kadın haklarının ateşli savunucusu.
Arap kızlarının umudu.
Prenses Haya...
Açık.
*
Anlaşılan o ki...
Bunlarda imam hatip liseleri yok.
Nasıl giyineceklerini bilmiyorlar!
Yılmaz ÖZDİL



5 yorum:

  1. Yılmaz Özdil'in bu yazısını hatırladım, her zamanki gibi ne güzel dokundurmuş. Ama anlayan nerede?:))Müslüman geçinenlerdeki iki yüzlülüğü o kadar yakından tanığım ki, o kadar gözlemliyorum ki...prenses olmasalar da, mahalledeki sıradan insanlar olsalar da aynı iki yüzlülük var.
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Müjdeciğim aynen katılıyorum ve gördükçe hayret etmeye devam ediyorum.Ne içiyorlar bunlar neyin kafası gerçekten an-la-ya-mı-yo-rum.Bize bir de kör kütük cahil diyorlar ve tarihi yeni baştan yazmak istiyorlar.Allah sonumuzu hayretsin valla işimiz çok zor.Çok öptüm canım hoşcakal.

      Sil
  2. Bana göre, özgürleştirme adı altında Milli Eğitimin küçük yavrularımıza örtünmeyi dayatması çok anlamsız olup, tamamen siyasi bir davranıştır. Kadınların aşırı derecede örtünmesi ise, erkek tahakkümünün bir sonucu olmaktan öteye bir anlam ifade etmemektedir. Bir kadın bireyin giyim konusunda; Tanrının mucizesi olan aklı kullanmak/işletmek suretiyle, yaşadığı zaman dilimi ve iklim şartları ile kendisinin ve toplumun fikri yapısını göz önüne alarak, kılık kıyafetini özgürce tanzim edebilmesi gerekir. Bu genel anlayışa göre hareket etmeyen, bulunduğu toplum içerisinde zaten sakil duruma düşer. “CENAB-ı Allah tesettürü emretmiş, onun için saçımın bir teli dahi görünmemeli” diyenler ve Yaradan’ın bahşettiği aklı kullanmak/işletmek istemeyenler ise her daim olacaktır. Yeter ki, “Başımı açarak, bir daha kirlenmeyeceğim.” veya “Tayyip Erdoğan Allah’ın yeryüzündeki gölgesi.” ya da “Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider var. İşte bunun önünü kesmek istediler.” gibi, sapkıntorik (sapkınca tapınan balık akıllı) olarak konuşmayı bıraksınlar. Bunun yerine; günün ve çağın getirdiği yaşam biçimini göz önünde tutarak, önyargısız bir şekilde, inanç ve ibadet özgürlüğünün yaşanması gerektiğini savunan Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in aşağıya alıntılanan konuşmasındaki düşünce yapısını ve Kazak Türklerinin bağnazlıktan uzak yaşam tarzını benimsemeye gayret etsinler.
    “İslâm'ı resmi din olarak kabul ediyor ve bundan gurur duyuyoruz. Fakat Müslümanlığımızı konu ederek bir yerlere gelemeyiz. Diğer Müslüman devletlere ve İslami yaşama biçimlerine saygımız sonsuz, fakat biz Arap değiliz. Biz göçebe ve Türkî bir halkız. Araplar gibi kızlarımızı dini, kültürel veya toplumsal baskılarla kapatıp bunu Müslüman devlet imajı olarak kullanamayız. Onları çarşaflara bürüyerek eve hapsetmek bizim yolumuz değil.”
    Saygılarımla…

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hasan bey Yorumunuz için çok teşekkür ederim.Aynı fikirdeyim.Her şey çarptırılmış her şey karmakarışık.İslam dini neden bir sürü mezheplere bölünmüş mesela veya neden yüzlerce Hadis var (sayıyı bilmiyorum) tek başına Kuran-ı Kerim yol göstericiyse ,yeterli olmalıyken neden bir sürü Sünnet var? Aklımda deli sorular var? Cevap nerede? Biraz aklımız varsa bunları da sorabilmeliyiz değil mi? En çok şaştığım şey işe Müslüman ülkelerde ki sapkınlıklar ve savaşlar.Niye sorgulamayayım şimdi,bende bu Dünya da yaşıyorum.Seçme şansım yoktu hiç kimsenin olmadığı gibi Müslüman bir ailede doğdum ya Hıristian veya Yahudi veya diğer Din mensubu bir ailede doğsaydım ? Aslımı'mı inkar edecektim? Ayıkla pirincin taşını durumu yani.Yorum bıraktığınız için teşekkür ederim.Hoşcakalın.

      Sil
  3. Nur Hanım, “Tutsak File Üzülüp Acırken, Benzer Bir Yaşam İçinde Olduğumuzun Farkına Varmamak” başlıklı blog yazımda, konuya ilişkin şu ifadeleri kullanmışım. “Genel olarak her bir insan doğduğu andan itibaren, Tanrı’ya/Allah’a dayanan bir din (İlkel ve batıl dinleri hariç tutarsak, vahye ve ilahi bir esasa dayanan semavi dinlerden Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık) ile irtibatlandırılır. İşte bu dini mensubiyetle birlikte insanoğlu da, tutsak bir filin şartlanmış yaşamının öncesinde olduğu gibi, zahiri manevi bir zincire vurulmuş olmaktadır.
    Din, inanç, töre ve gelenekleri ihtiva eden bu manevi zincirin kısa veya uzun oluşu ise, yaşamın getirdiği şartlara ve kişinin fıtratına (yaradılış, huy, karakter) göre, zaman içerisinde teşekkül eder. Bir kişi; her şeye rağmen, doğumdan itibaren oluşmaya başlayan zahiri manevi zincirle kendisini daha çok bağlayabilir (yani zincirini kısaltabilir) ve yaşam alanı ile zihni özgürlüğünü daraltıp küçültür veya bu bağını olabildiğince uzatarak/gevşeterek yaşam alanı ile zihni özgürlüğünü daha çok genişletip büyütebilir.”
    Ayrıca, Meydan-Larousse’dan şu alıntıyı yapmışım: “Yaygın tarife göre; “Din, akıl sahibi şuurlu insanları kendi irade ve arzuları ile hak ve gerçeğe, mutlak hayır ve saadete götüren, insanlara saadet yollarını gösteren ve peygamberlerin vahiy ve ilhamına dayanan ilahi bir kanundur.”
    “Din, insandaki tabii ve sosyal yetersizliklerin bir yansıması olarak da görülmektedir. Onun için dinler; özleri, kaynakları ve geçirdikleri evrim bakımından birçok incelemeye konu olmaktadır. Dinler tıpkı medeniyetler gibi ve onlara paralel olarak doğar, gelişir, belirli bir biçim alır, kalıplaşır ve birbirlerini yok etmeğe çalışırlar; sosyal ve kurumsal bir çerçevede yer alan dinler, tarihi ve coğrafi şartlardan ve durumlardan kopamazlar.”
    Ben şahsen, bu alıntının ikinci paragrafındaki ifadeleri daha mantıki bulmaktayım. Saygılarımla, hoşça kalınız…

    YanıtlaSil